HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN GENEL BİLGİLER

A- HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU KAPSAMINDA BİLİNMESİ GEREKEN TEMEL KAVRAMLAR 

I-KİŞİLİK HAKKI 

Tıp biliminin amacı insanın bedeni ve ruhi yapısındaki rahatsızlıkları, acıları gidermek ve insanın yaşam süresini uzatmaktır. Tıp biliminin inceleme ve müdahale alanı insanın kişilik hakkının kapsamına giren bedeni ve ruhi yapısı olduğundan, hekimlerin insanın sahip olduğu kişilik hakkının neler olduğunu bilmesi gerekir. Kişinin sağlık hakkı, yaşam hakkı ve beden bütünlüğü hakkı kişilik hakları içinde önemli yer tutar. Hekimler, hastanın kişilik haklarını ihlal etmesi durumunda hukuki ve cezai sorumlulukla karşı karşıya geleceklerdir. 

II-HASTA HAKLARI 

➢ Hastanın en önemli haklarından biri hastanın, teşhis ve tedavi konusunda hekim tarafından bilgilendirilme ve aydınlatılma hakkıdır. Aydınlatılmış olmadan anlaşılması gereken ise; bilgilendirme ve onaydan daha ileri giderek bilginin hasta tarafından anlaşılmış olmasını ve bu anlaşılmaya dayanarak hekimin yetkilendirilmesi anlaşılmalıdır. Konuya dair Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bir kararında ; “ hasta tehlikelere göre kendi karar vermeli ve hekimin girişeceği eylemle ortaya çıkabilecek kötü sonuçların hastaya anlatılması gerekir” diyerek hastanın tıbbi müdahale konusunda aydınlatılması gerektiğini vurgulamıştır.( Yargıtay 4. H.D. 1976/6297 K. 1977/2541 T. 7.3.1977 9 ) Yargıtay 13. Hukuk Dairesi bir kararında, hekimin hastayı aydınlatma ile yükümlü olduğu ve bu yükümlülüğünün ispatının da hekime ait olduğunu belirtmiştir. 

➢ 1981 yılında yayımlanan Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi 2. Maddesinde ve Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 9. Maddesinde hastanın, hekimi özgürce seçme hakkına sahip olduğunu belirtmektedir.  

➢ Hasta, her zaman gerekli aydınlatma yapıldıktan sonra Anayasa tarafından güvence altına alınmış olan kendi geleceğini bizzat tayin etme hakkını hekimin uygulayacağı tedaviyi kabul veya reddederek kullanacaktır. 

➢ Hastanın sağlığına kavuşabilmesi için hekim ve hasta ilişkisinin karşılıklı iş birliği ve bilgi alışverişi çerçevesinde gerçekleşmesi gerekmektedir, bu da hekimin, hastanın özel hayatına saygı göstererek ve sırların saklı tutması ile mümkün olabilir. 

B- HEKİMİN TIBBİ MÜDAHALESİNİN HUKUKA AYKIRILIĞINI ORTADAN KALDIRAN RIZA VE TIBBİ MÜDAHALE 

I-TIBBİ MÜDAHALE VE ŞARTLARI 

Tıbbi müdahale kavramını Yargıtay 4. Hukuk Dairesi verdiği bir kararda şöyle açıklamıştır; “Hekim tababeti yerine getirirken, tıbbı uygularken kişinin yaşamasını düzenlemek, sağlığını sağlayabilmek amacıyla çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu faaliyetler hastalığın teşhisi, gerekli ilaçların verilmesi, cerrahi müdahalelerin yapılması, hastalığın devamlı olarak gözetilmesi, gerektiğinde yan etkili tedavi yollarına, yeni usullere başvurması gibi çeşitli konuları kapsamaktadır…” ( Yargıtay 4. H.D. 7.2.77, 6291/2541 YKD 1978, 906 ) 

✓ Tıbbi müdahale yetkili kişiler tarafından yapılmalıdır. 

Yetkili kişiler; 

Hekim 

– 1219 Sayılı Kanun ve diğer mevzuat hükümleri ile kendilerine tıbbi müdahalede bulunma 

yetkisi verilen sağlık çalışanları olan hekimler, diş hekimleri, hemşireler, ebeler, sağlık 

memurları, sünnetçiler ve hasta bakıcıların bu müdahaleleri de hukuka aykırı sayılmayacaktır. 

Üçüncü kişilerin müdahaleleri. Örneğin ; hayatın olağan akışı içinde ilk ve acil yardım 

gereksinimi duyan kişiye uygulamada bulunan kişinin sağlık personeli olmaması halinde 

yapılan ilk yardım, reçetesiz satılan bir ilacın ya da tıbbi malzemenin uygulanması veya kişinin kendisine ya da başkasına yaptığı insülin enjeksiyonu da birer tıbbi müdahaledir. 

✓ Tıbbi müdahalenin kanunen öngörülmüş amaçlara yönelmiş olması gerekmektedir. Bir müdahalenin tıbbi müdahale olarak nitelendirilebilmesi için, kanunen öngörülmüş teşhis, tedavi, hastalığı hafifletmek ya da acıyı dindirmek, hastalıktan korumak, nüfus planlaması amaçlarından birine sahip olması gerekir.  

✓ Tıbbi müdahale tıp biliminin kabul edilen kuralları çerçevesinde yapılması gerekir. 

✓ Hastanın rızasının alınması gerekir. 

II- HEKİMİN TIBBİ MÜDAHALESİNİNİN HUKUKA AYKIRILIĞINI ORTADAN 

KALDIRAN RIZA 

Kanunda yer almayan hukuka uygunluk nedenleri içinde yer alan mağdurun rızası, fiilin hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırmaktadır. Rıza bir irade açıklamasıdır ve rızanın hukuka ve ahlaka aykırı olarak alınmaması gerekir. 

1-RIZANIN ŞARTLARI 

1.1 Rıza Ehliyeti 

Hastanın rızasının hukuken geçerli olabilmesi için hasta, rıza gösterdiği tıbbi müdahalenin önemini kavrama yeteneğine sahip olması gerekir. 

➢ Kural olarak ayırt eme gücüne sahip, ergin ve kısıtlı olmayan fiil ehliyetine sahip tam ehliyetli kişiler, her türlü hukuki işlemi bizzat yapabilecekler. 

➢ Tam ehliyetsiz konumundaki bir kişinin, örneğin bir akıl hastasının, tıbbi müdahalenin önemini, sonuçlarını ya da risklerini anlayacak durumda olmadığından tıbbi müdahaleye konu rızasını, ancak kanuni temsilcisinin vasıtasıyla gerçekleştirebilecektir. 

➢ Sınırlı ehliyetsiz kişiler için, Türk Medeni Kanunu’nun 16. Maddesinin 2. Fıkrasında yer alan düzenleme, şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hakkın ayırt etme gücüne sahip küçük ya da ayırt etme gücüne sahip kısıtlı tarafından, kanuni temsilcinin iznine gerek kalmadan kullanılabileceği yönündedir. Tıbbi müdahalede bulunma hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak ise de; doktrinde hakim olan görüşe göre, tıbbi müdahale konusunda sınırlı ehliyetsiz olan hastanın rızası ile birlikte, kanuni temsilcinin rızası da aranmalıdır. Aksi halde verilen rıza hukuka aykırı olur. 

Çocuğun Tıbbi Müdahalede Rıza Ehliyeti 

Doktrin de bir görüşe göre, Türk Medeni Kanunu’nun 16. Maddesi gereğince şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hakkın kullanılması niteliğinde olan tıbbi müdahaleye rıza açıklamasının ayırt etme gücüne sahip küçük tarafından bizzat yapılabileceği ve kanuni temsilcinin rızasına ise , ancak önemli müdahaleler için başvurulması gerektiği belirtilmektedir.  

Yargıtay 5. Ceza Dairesi çeşitli kararlarında 15 yaşını dolduran kişinin iradesinin geçerliliğini kabul etmiştir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu da aynı görüşü benimsemiştir. ( Yargıtay Ceza Genel Kurulu , 11.03.2008 T., 253/52 sayılı karar.) 

1.2 Rıza Açıklaması 

Hukuka uygun bir rızadan bahsedebilmek için, hastanın rızasının sağlıklı şekilde, herhangi bir baskı altında kalmadan, serbest irade ile açıklanmış olması gerekir. 

Sağlık mevzuatımız içinde yer alan bazı düzenlemeler ile hastanın rızasının , mutlaka yazılı şekilde alınması gerektiği hükme bağlanmıştır.1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. Madde hükmü büyük cerrahi müdahaleler için rızanın, yazılı olması gerektiği düzenlenmiştir. 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması , Saklanması ve Nakil Hakkında Kanun da ise, hastanın rızasının, sadece yazılı olarak alınmasının yanında tanık huzurunda verilmesi gerektiği belirtilmiştir. 

Kural olarak tıbbi müdahale rızanın tedaviye başlanmadan önce er veya geç tedavi sırasında alınması gerekir. Tıbbi müdahaleye konu rıza beyanı, başlangıçta bulunmalı ve bitişine kadar sürmelidir. 

Tıbbi müdahale açısından verilen rızanın acil haller dışında, geri alınması mümkündür. Ancak hastanın rızasının tıbbi müdahale başladıktan sonra geri alınması için, müdahalenin tıbbi yönden sakınca bulunmaması şartına bağlıdır. 

1.3 Rıza Konusu ve Kapsamı 

Tıbbi müdahalede rızanın konusu, hastaya uygulanacak olan ve daha önce aydınlatmanın konusunu oluşturan tıbbi müdahaleler oluşturur. Hastanın rızası tıbbi müdahalenin hangi konusuna ilişkin ise; hekimin de bu sınırlar içinde tıbbi müdahalede bulunması gerekir. Hastanın müdahale konusunda rızası alındıktan sonra, hekim tarafından uygulanacak tedavi yönteminin şekli , biçimi ile ilgili hastadan ayrıca rıza almasına gerek yoktur. 

Tıbbi müdahaleye yönelik rıza, hastanın kişilik değerleri üzerinde , hukuken kabul edilemeyecek tasarruflarda bulunmaya ilişkin ise veya emredici nitelikteki bir hükme aykırı ise verilen rıza TMK m.23 ve TBK m. 27 gereğince hukuka aykırı olacaktır. 

❖ Rıza ile de olsa cinsiyet değiştirmek suçtur. Ancak kişinin yapısında cinsel uyuşmazlık varsa, bu durum doktor raporuyla ispatlanırsa daha sonra kişi kendi rızasıyla cinsiyet değiştirebilir. Cinsiyet değişikliği için verilen rıza hukuken geçerli sayılacaktır.
 

Bazı durumlarda da hastanın rızası bulunmasa da yasa gereğince, tıbbi müdahaleye maruz kalabilmektedir. 

Nitekim Anayasamızın 17. Maddesinin 2. Fıkrasında “… Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” Kanunda öngörülmek şartıyla kişinin rızası olmadan tıbbi müdahalede bulunulabileceğini belirtmektedir. Örneğin, mahkemece TCK m.191/2 ve madde 191/3. fıkralarına göre, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında , hastane de tedavi olmak için tedbire karar verilir ve kişi bu tedbire uymakla yükümlüdür. 

1.4 Hastanın Aydınlatılmış Rızasının Olmaması ve Aydınlatılmış Rıza Sınırının Aşılması 

Hukuken geçerli bir rızadan bahsedebilmek için, yapılacak olan tıbbi müdahalenin niteliği, araç ve metotları, yan etkileri, olası riskleri, sonuçları ve benzeri konularda hastanın aydınlatılması ve hastanın bu bilgiler doğrultusunda özgürce iradesini açıklaması gerekir. 

Aydınlatılmış rızanın gerektiği şekilde alınması hem işlemi hukuka uygun hale getirir hem de müdahaleyi yapanı sorumluluktan kurtarır. Ancak aydınlatılmış rızanın usule uygun olarak yapılması dikkatsiz ve özensiz taksirli fiillerden kaynaklanan sorumluluğu bertaraf etmez. Yargıtay bir kararında “… hekim hastayı aydınlatmalı ve onun rızasını mutlaka almalıdır…” diyerek aydınlatmanın öneminden bahsetmiştir.( Yargıtay 13. H.D. 05.04.1993 T. , 1993/131 

E., 2741 K.) 

❖ Hekim, acil durumlarda bazen hastanın aydınlatılmış rızası dışına çıkabiliyor. Bu durum şöyle değerlendirilmelidir; : Şayet ameliyatta ortaya çıkacak durum acil ve alınmış olan rızanın konusu ile yakından ilgiliyse ve objektif olarak hasta durumu bilseydi, rıza göstereceği sonucuna varılabiliyor ise rızanın verildiği kabul edilmelidir. 

Yargıtay bir kararında “ … davacının böbreğindeki taşı almak için yapılan ameliyatta, böbreğin arz ettiği iltihabi durum karşısında, ameliyatla böbrek taşının alınması davacının sağlığını tehlikeye koyacağı, böbreğin alınmasının tıbbi bir zaruret neticesi olduğu, normal ve gerekli olanın yapılmış bulunduğunu …” belirterek yapılan müdahalenin zaruriyet doğurduğu için hekimin hastanın vermiş olduğu rıza sınırını aşmasını hukuka uygun bulmuştur.( Yargıtay 4. H.D. 05.03.1971 T. , 970/1053/2096 K.)  

 

– Ameliyatta ortaya çıkan durum hastanın rızasını oluşturan konusunun tamamen dışında kalan ve hasta açısından acil ve tehlikeli olmayan bir durumla ilgili ise hekimin hastanın rızası olmadan tıbbi müdahaleye devam etmesi uygun değildir. Örneğin; hastaya yapılan apandisit ameliyatı sırasında hastanın karnının üstünde bulunan bir ben, “ ileride sıkıntı çıkarabilir” düşüncesi ile hastanın rızasına başvurulmadan alınmamalıdır. (Uygur, Atiye, a.g.e., s. 219.) 

5- Rızanın Alınmamasının Cezai Yaptırımı 

TCK m.26/2 ye göre, “ Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rıza çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” Bu hükme göre, kişinin açıkladığı rıza çerçevesi dışında yapılan fiiller hukuka aykırıdır ve bu fiilleri işleyen kişiler cezalandırılacaktır. 

  • Hekim hastanın rızasını almamış olmamasına rağmen, hastanın rızasını almış olduğunu zannederek tıbbi müdahalede bulunması sonucu meydana gelen neticeden sorumlu olup olmayacağı konusu önem arz etmektedir. 

TCK m.30 ‘a göre, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır. Dolayısı ile hekim hastanın rızasını aldığı konusunda kaçınılmaz bir hataya düşerse bu durumda hekim meydana gelen neticeden sorumlu olmayacaktır. Aksi halde hekimin sorumluluğu doğacaktır. 

Doktrinde, hekimin yaptığı müdahale tıbbi kurallara uygun olsa ve bu müdahale sonucu hasta iyileşmiş olsa bile, aydınlatılmış rıza alınmadan yapılan tıbbi müdahale sebebiyle kişinin kişilik hakkı ihlal edildiğinden hekimin ceza hukuku açısından sorumlu tutulması gerektiği ifade edilmektedir. 

C- TIBBİ MÜDAHALENİN CEZA HUKUKU AÇISINDAN 

DEĞERLENDİRİLMESİ 

Tıbbi müdahalede bulunan hekimin cezalandırılmaması için bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması gerekir. Hukuka uygunluk nedenlerinden biri hastanın rızasıdır. Bunun yanında tipikliğin ya da manevi unsurun gerçekleşmediği, fiilin çeşitli nedenlerle hukuka uygun olduğu gibi görüşler de ileri sürülmektedir. Bu görüşlere değinmek gerekirse;

 

TİPİKLİK KONUSU 

Bir fiil, suçun kanuni tanımında yer alan tarife uyuyorsa, yani tipikse bu onun hukuka aykırılığını gösterir. Bir fiil hukuka aykırı olup ancak tipik olmayabilir. Tıp ceza hukukunda tipiklik konusu ile ilgili doktrinde farklı görüşler vardır. 

  • Bir görüşe göre; fiilin kanunu tanımındaki tarife uygun olması şeklindeki tipiklik unsurunun tıbbi müdahalelerde gerçekleşmediği bu sebeple bu gibi fiillerin suç teşkil edilmeyeceği ileri sürülmektedir. 
  • Bir diğer görüşe, başarılı olan tıbbi müdahale, kişinin sağlığını iyileştirerek korumak ve korunan hukuki yararın ihlali bakımından harekete değil sonucuna bakmak gerektiği hususu ileri sürülmüştür. 

MADDİ UNSURUN GERÇEKLEŞMEMESİ 

Hekimin yerine getirdiği fiillerin kanunda suç olarak belirtilen tarifeye uymadığını ileri süren görüşe göre, tıbbi müdahalede bir zarar meydana gelmektedir. Başta görülen zarar tedavinin etkisiyle ortadan kalkarsa, zararın meydana gelmemesi maddi unsurun olmadığı sonucunu doğurmakta ve bu sebeple suç meydana gelmemektedir. 

Bir diğer örüşe göre; tıbbi müdahalede meydana gelen zarar neticesinde hasta tedavi ile iyileşmiş olsa da nihayetinde iyileşene kadar ki zaman zarfında zarar görmüştür ve suç meydana gelmiştir. 

MANEVİ UNSURUN GERÇEKLEŞMEMESİ 

Tıbbi müdahalede kastın söz konusu olmaması nedeniyle suçun gerçekleşmediğini ileri süren hukukçulara göre, hekimin, hareketi kasten yapması yetmez, bunun yanında neticeyi istemesi, başka bir ifadeyle zarar verme iradesinin bulunması gerekir. 

Bir diğer örüşe göre; Kast, kişinin yaptığı hareketi ve bunun neticesini bilmesi ve istemesidir. Tıbbi müdahalelerde hekim tıbbi müdahaleye konu hareketi ve neticeyi bilip istemektedir. Bu sebeple hekimin bu iradi durumu kastın varlığını göstermektedir. 

TIBBİ MÜDAHALENİN HUKUKA UYGUN OLMASI 

Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunu sağlayan nedenler , “hakkın kullanılması ve hak sahibinin rızası” hukuka uygunluk nedenlerinin birlikte bulunması ile sağlanmaktadır. 

TCK m. 26/1 ‘e göre “hakkın kullanılması”, tıbbi müdahaleler açısından incelendiğinde, bir sübjektif hakka sahip olunabilmesi ve bunun doğrudan kullanılabilmesi için hukuk düzeninin , bu mesleğin yapılmasına belli konularda izin vermesi ve müdahalede bulunan kişinin de bu koşullara göre yetkilendirilmiş bir kişi, yani konumuz bağlamında hekim olması gerekmektedir. 

TCK m.26/2 ‘ de düzenlenen “ilgilinin rızası” nın ceza hukuku açısından önem taşıyabilmesi belli koşullara bağlıdır. Bunlar da rızaya ehliyet, rızanın açıklanması, rızanın konusu ve kapsamıdır. 

Şu husus unutulmamalıdır ki hekim, tıbbi müdahalede bulunurken tıbbi kurallar sınırları içerisinde hareket etmiş ise, sonuç olumlu veya olumsuz olsa da hekimin yaptığı müdahale hukuka uygun olacaktır. Nitekim Yargıtay 13. Hukuk Dairesi bir kararında da bu hususu şöyle desteklemiştir: “ …hekim, hastalığa tıbbi açıdan zamanında doğru teşhisi koymalı, önlemleri eksiksiz biçimde vaktinde almalı, olayın getirdiği en uygun tedaviyi gecikmeden belirleyip uygulamalıdır. Tıbbın gereklerine, kurallarına uygun davranmakla sonuç değişmemiş ise de, bundan dolayı hekim sorumlu olmayacaktır…”demektedir.( Yargıtay 13. H.D. 21.01.2002 T., 2001/10959 E., 2002/487 K.) 

SONUÇ : Hekimin Cezai Sorumluluğu konulu genel kavramların açıklandığı makalede ; toplumda her vatandaşın haklarını asgari düzeyde bilmesi düşüncesi ile hareket edilerek kişilik hakkı ve hasta hakkı kavramlarına değinilmiş ve hekimin tıbbi uygulama hatalarının kişilik hakkı ihlali sayılacağı konusu üzerinde durulmuştur. Ayrıca uygulamada en sık karıştırılan tıbbi uygulama, rıza, tipiklik, maddi ve manevi unsur, tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması kavramları Yargıtay İçtihatları ve doktrindeki görüşler ışığında değerlendirilmiştir. Temel kavramlara ilişkin bilgilendirmeden sonra; ülkemizde özellikle tıp ceza hukukunda hekimlik uygulamaları ile en çok karşılaşılan suç tipleri arasında yer alan hekimin taksirle yaralama ve taksirle öldürme suçlarına ilişkin yazımıza Hekimin Cezai Sorumluluğu Kapsamında Taksirle Yaralama ve Taksirle Öldürme Suçları başlığı altından ulaşabilirsiniz. 

 

Yararlanılan Kaynaklar: 

– Aşçıoğlu, Çetin, Doktorların Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Ankara: 1982, .23. 

– Özpınar, Berna a.g.e., s. 27; Uygur, Atiye, Hekimin Sözleşmeden Doğan Sorumluluğu, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2009, s.203. 

– Şenocak, Zarife, Küçüğün Tıbbi Müdahaleye Rızası, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.50,S.4, Ankara:2001, s.76 

– Taşkın, Ahmet, Organ ve Doku Nakillerinde Hekimin Cezai Sorumluluğu , Ankara, Adil Yayınevi, 1997. – Hatemi, Hüseyin “Özel Hasta Gruplarının Hakları” Sağlık Hakkı, S.1, Nisan 2006 

http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2009-3

http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2004-53-43 

– Kazancı İçtihat ve Bilgi Bankası 

HAZIRLAYAN : AV.SEDA YASDERE 



error: